YILDIRIM’DA ‘KÖRFEZ’ STRATEJİLERİ KONUŞULDU

Anasayfa > YILDIRIM’DA ‘KÖRFEZ’ STRATEJİLERİ KONUŞULDU > >YILDIRIM’DA ‘KÖRFEZ’ STRATEJİLERİ KONUŞULDU

YILDIRIM’DA ‘KÖRFEZ’ STRATEJİLERİ KONUŞULDU

Yıldırım Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu Siyaset Akademisi-Uluslararası İlişkiler Okulu’na konuk olan Araştırmacı Abdullah Erboğa, ‘Körfez Ülkelerinin Savunma ve Dış Politika Stratejileri’ konusunda katılımcıları bilgilendirdi.

Kısa adı SETA olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı İstanbul Araştırma Direktörlüğünde Araştırmacı olarak görev yapan Abdullah Erboğa, Körfez ülkelerinin, ‘Körfez İşbirliği Konseyi’ne bağlı ülkeleri sıralayarak konuşmasına başladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Umman ve Kuveyt’ten oluşan Körfez ülkelerinin, 1990-2000’li yıllarda gerek Türk dış politikası açısından gerekse küresel siyaset bağlamında etkili değilken, Arap Baharı ile birlikte medyada sıkça yer almaya başladığını ve alana yönelik akademik çalışmaların 2010 sonrasında ciddi bir ivme kazandığını ifade eden Erboğa, ‘savunma ve dış politika stratejileri nelerdir’ sorusu üzerinden bu ülkelerin analiz edilmesi gerektiğini vurguladı. Tarihsel bir çerçeve çizerek olayları temellendiren Erboğa, hikayenin 1945’te Roosevelt ve Suudi Arabistan Kralı’nın Süveyş Kanalı’nda buluşması ile başladığını belirtti. 1971 yılına kadar bölgenin hakimi olan İngiltere’nin çekilmesiyle birlikte, bölgede bir Amerikan hegemonyasının etkili olduğunu aktaran Abdullah Erboğa, Körfez Bölgesi için de Amerika’nın birçok strateji ürettiğini söyledi.

Süreç içerisinde özellikle 2002-2010 yılları arasında ikili ilişkiler bağlamında, Körfez Ülkeleri ile Türkiye arasında ciddi bir mesafe kat edildiğinin altını çizen Erboğa, “2002’den sonra etkileşimin artması ile birlikte 2008 yılında Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri, Türkiye ile ‘Stratejik İşbirliği Anlaşması’ imzaladı. 2010’a kadar da bu iletişim güzel bir şekilde devam etti” dedi.
2010 yılına gelindiğinde ise Amerika’nın bölgeden çekilmesi ve başlayan Arap isyanları ile birlikte oluşan boşluktan bütün güçlü aktörlerin faydalanmaya çalıştığını ifade eden Araştırmacı, “Arap İsyanlarının oluşturduğu istikrarsızlık ortamında bölgeyi kullanmak daha kolay hale geldi” açıklamasında bulundu.

Arap İsyanları ve İhvan-ı Müslimin ile mücadele eden Körfez ülkelerinin 2014 yılında başka bir tehdit ile karşı karşıya kaldığını belirten Erboğa, bu tehdidin Obama’nın İran Nükleer Müzakereleri’ni başlatmasından dolayı olduğunu hatırlattı. Erboğa, “Obama’nın bu müzakereleri başlatması, bölge siyasetinde İran’ın aktör olarak kolayca hareket edebilmesi ihtimalini ortaya çıkardı. Körfez ülkeleri için oluşan bu durum ulusal bir güvenlik tehdididir. Oluşan bu tehdit 2016 yılında başkanlığa seçilen Trump ile başka bir boyuta taşınmıştır. Körfez ülkelerinin tabiri caizse arayıp da bulamayacağı bir başkan olan Trump, İran’a yaptırım getirip anlaşmayı da iptal etmiştir” dedi. Körfez ülkeleri için son tehdidin ise 2016-2020 arasında Türkiye olduğunu da vurgulayan Erboğa, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Savunma stratejileri bağlamında bakıldığında Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan özellikle İran tehdidinin bertaraf edildiği 2016’dan itibaren bölgede çok agresif bir dış politika izlemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, bölgedeki tüm istikrarsız alanlara müdahil olmaya aynı zamanda da birçok noktada oluşturmuş olduğu askeri üsler ile bölgede etkin olmaya çalışmıştır.”